Yanına gidip selam verdim. Selamımı aldı, ama yüzünde korkuyla karışık değişik bir ifade vardı.
Muska ve yüzük yanında mı diye sordu. Evet, yanımda dedim.
Arkasını dönüp yürümeye başladı, bende arkasından takip ettim. Yürüyordu, ama sanki koşuyormuş gibiydi. Arkasından koşarak takip etmeme rağmen yetişemiyordum.
Arkasından, fazla ses çıkarmadan, Nereye gidiyorsun diye bağırdım.
Hiçbir şey demeden biraz daha yürüyüp, durdu. Sonra bir avludan içeri girdi. Bende arkasından girdim.
Toplamda 5 dakika kadar koşmuştum peşinden.
Otelin önünde bizi görmesinler, yoksa otel odasında da rahatsız ederler sizi, diye buraya geldik, dedi.
Otelden bayağı uzaklaşmıştık. Burada konuşalım, burası daha güvenli dedi.
Girdiğimiz avlu, Osmanlı zamanında yapılmış bir caminin avlusuydu. Avlu içinde de, en az 10 tane Allah dostunun mezarı vardı.
Karşımdaki mezarlar beni korkutmamış, bilakis huzur vermişti.
Beni niye getirdin buraya, önemli bir şey mi söyleyeceksin dedim, yanımdaki ilginç insana.
Şuan savaş başlamak üzere, iftritler çok öfkeli ve güçlüler, dedi.
Sonuç ne olacak, Kavsümden haber yok mu dedim, titrek bi sesle.
Allah'ın izniyle kazanacaklar, Allah yardım edecektir inşallah dedi.
İnşallah dedim bende.
O sırada köpek havlama sesleri geldi. Avlunun giriş kapısına kadar yanaşmış ve bize bakıp havlayan bir sürü köpek vardı kapının önünde.
O siyah köpeklerin, aslında köpek olmadığını anlamıştım.
Kapıdan içeri giremiyorlar, ama kapının önünden de ayrılmıyorlardı. 5 dakika kadar havladıktan sonra bir anda havlamayı kesip, aniden dağılmaya başladılar.
Kapının önünde hiçbir canlı kalmamıştı. Neden bir anda susmuşlardı acaba diye düşünürken, içeri Kavsüm girdi.
Kavsüm kapıdan içeri girdiği anda, yanımdaki kişi de bir anda sır olmuştu. Şuan karşımda Cin olduğuna emin olduğum, mahlûk vardı sadece.
Cin olmasına rağmen ondan korkmamaya başladım nedense, alışmıştım.
Selam verdi. Bende aldım. Savaş bitti mi dedim.
Evet bitti, ama anlaşma yapıldı dedi.
Ne anlaşması dedim.
Senden bir çocuk istiyorlar dedi.
Çocuk mu, ama nasıl olur. Bir cinden nasıl çocuğum olur, dedim
Olur, dedi. Dişi cini içine alacaksın ve onu hamile bırakacaksın.
Kendime gelememiştim. Her şeyi bir çocuk mu tatlıya bağlayacaktı yani?
Bir dişi cin ve çocuk? Karşı tarafa bir çocuk verecektim yani.
Kavsüme sordum, ne zaman olacak, başka yolu yok mu onlardan kurtulmanın dedim.
Anlaşmaya uymak zorundasın, başka çözüm yolu yok, dedi.
Kim benim başıma musallat olanlar, kim benden bir çocuk istiyor, dedim.
Sahül dedi. Karşı kabilenin reisi Sahül...
Sahüldü beni salyası akarak öldürmeye çalışan ifritin adı.
E, nasıl olacak bu iş, ne zaman yapılacak, dedim.
Onu hakem heyeti belirleyecek, dedi.
Hakem heyeti kim dedi.
İki kabilenin arasındaki anlaşmayı sağlayan ve senin gibi etten kemikten olan birisi dedi.
Kim bu etten kemikten olan diye sordum.
Zamanı gelince o seni bulur, dedi ve gözden kayboldu.
Kavsüm bir anda sır olmuştu, bir an önce yanımda sır olan kişi gibi. Tek başıma kalmıştım avlunun ortasında ve buradan çıkmaya korkuyordum.
Saat 2 olmuştu. Ortalıkta insan namına kimse yoktu.
Çaresiz bir şekilde çömeldim olduğum yere. Ne yapacağımı bilmeden otura kaldım beton yerin üstünde.
Hafiften yağmur çiselemeye başladı. Sonra kapıdan yaşlı bir ihtiyar girdi, güler yüzlü beyaz sakallı bir ihtiyar...
Selam verip, Şadırvana yönelip abdest aldı...
Abdesti bitince, şimdi oteline git evladım, korkma kimse bir şey yapamaz. Yarın öğle namazına buraya gel, namazdan sonra konuşalım dedi.
Sonra caminin içine girdi. Ben şaşkınlıktan dolayı bir şey diyemedim. Hemen koşarak otele gidip yatağıma girdim...