Bir Cin Çarpması 11

945 26 4
                                    

Aynanın karşısında konuşmaya başladım. Konuşan bendim, ama ses tonu bana ait değildi.

Bu aynadaki gördüğün sen misin, yoksa ben miyim?

Ne kadar gerçeksin bu dünyada? Sen benimsin, bana aitsin. Çocuğumuz olacak, senin çocuğunda bana ait olacak, diyordum.

Konuşan bendim, ama aslında konuşan oydu işte.

Hiçbir şey yapamıyordum konuşmaktan başka.

Seni öldüreceğiz. Çocuğu aldıktan sonra sen bittin. Sen ölüsün. Çocuğumuzun yerine senin çocuğun.

Tüm aileni öldüreceğiz. Sen artık bir ölüsün, sen şimdiden yaşayan ölüsün, diyordum.

Kendi dilimle, kendimi tehdit ediyordum. Dilan'ın; içimde, kaburgamın altında dediği varlık, o ölünce, benim içime yerleşmiş ve konuşturmaya başlamıştı.

İçimden, neden ben ne yaptım size, diye haykırıyordum. Fakat dilimden bunlar değil, farklı şeyler dökülüyordu.

Neden mi sen? Çünkü Dilan, ölmeden önce seni bize verdi. Sen bizimsin.

İnsanlar bizi aptal zannediyor. Bizi, senin başına atıp, kendisini kurtaracağını sandı, ama kendide öldü, senide ölüme itti.

Gözlerimde nefret vardı sanki, nefretle bakıyordum aynaya. Lakin aynaya bakan ben değildim. Bakışlarım, beni korkutuyordu.

Şeklim şemailim değişmiş, gözlerim kızarmaya başlamış, burnumdan çok hafif kan damlamıştı.

Konuşmaya devam ediyordum.

Senin bedeninle istediğimizi yapabiliriz. Şuan istesek seni öldürebiliriz. Bize istediğimizi verene kadar bizimsin. İstediğimizi verdikten sonrada ölüsün. Kurtuluşun yok.

Beni öldüreceklerini biliyordum. Şuan bile öyle ızdırab içindeydim ki, her an ölebilirdim. Ama istedikleri neydi, çocuk muydu?

Sonra beynimden bir şey kopup, aşağılara indi, ben dayanamayıp yere çullanmıştım. Kökünden kesilen ağaç gibi devrildim yere.

2-3 dakika kendime gelemedim. Zorda olsa ayağa kalkıp yürümeye çalıştım. Anlaşılan beni şimdilik azat etmişlerdi.

Odama gidip hemen muskamı taktım. Bir daha çıkarmaya hiç, ama hiç niyetim yoktu. Kim kimi öldürecekti, görecektik bakalım.

İnsanların, cinlerden güçlü olduklarını okumuştum bir yerde. Ama hangi insanların, benim gibi beynamazların değil tabi.

Karşımda Televizyon masası duruyordu. Masanın üstüne kazınmış şeylerin fotosunu çektim ve hocayı aradım, fakat cevap gelmedi.

Ne yapacağımı bilmediğim o anlarda annem aradı. Gecenin bir vakti aramazdı hiç, uzun zaman da konuşmamıştık. Hem merak etmiş, hemde korkmuştum doğrusu.

Oğlum dedi sadece. Sesi titrekti biraz.

Anne, hayırdır neyin var dedim. Sesimdeki korkudan dolayı oluşan titremeyi, bastırmaya çalışıyordum.

Oğlum baban çok hastalandı, dedi.

Hayırdır anne nesi var babamın, dedim.

Bilmiyorum oğlum, doktora götürdük bir şey çıkmadı, doktorlar vücudunda bir sıkıntı bulamadı.

Ne yemek yiyor, ne bir şey içiyor. Çok zayıfladı. Tüm gün yatakta tavanı izliyor, arada bir konuşuyor sadece, konuşurken de çok sinirli oluyor, ne yapacağımı şaşırdım dedi.

Ben yarın oraya geliyorum, sakın bir şey yapmayın bir hoca falan çağırmayın, dedim.

Tamam oğlum, dedi.

Balıkesir'deydi ailem, Bursa yakın diye üniversiteyi oraya yazmıştım.

Ertesi gün Balıkesir'e geçtim. Bir köyde yaşıyorlardı, kendi hallerinde, babamın köyüydü.

Babam emekli polis, annem emekli öğretmendi. Köy hayatı istemişlerdi sessiz sakin olsun diye.

Köy öyle hayvancılığın yapıldığı bir yer değildi. Çiftçilik yapan üç beş aile vardı, gerisi köy hayatı işte.

Köye geçtim, kapıyı çaldım annem açtı.

Oğlum hoş geldin, dedi. Sarıldı sıkı sıkı, günler sonra anne sıcaklığı beni ilk defa huzurlu hissettirmişti.

Sonra yatak odasına geçtim, babam yataktaydı. Bana baktı şöyle bir, hayırdır niye geldin dedi. Çok sinirli bir hali vardı. Mesleği poliste olsa, kolayca sinirlenmez, hep sakin bir insandı.

Baba seni görmeye geldim dedim. Yaklaşıp elini öptüm, yanına oturdum.

İyi hoş geldin dedi.

Baba nasılsın, neyin var dedim.

Bir şeyim yok, git başımdan, diyerek eliyle itti.

Anneme, ne zamandır böyle babam, dedim.

3 gündür evladım dedi.

Babama dönüp; Baba, içinde hareket eden bir şeyler hissediyor musun, seni rahatsız eden bir şeyler var mı, dedim.

Bu sualim karşısında babamın bakışları değişmişti. Demek ki bir şeyler hissediyordu.

Fakat yinede; Yok, ama rüyalarımda garip şeyler görüyorum. Sürekli salıncakta sallanan ve ölen bir çocuk görüyorum.

Ölürken bana bakıyor, ama ben hiçbir şey yapamıyorum.

Gözlerinden kan geliyor, bana elini uzatıyor tam tutacakken, o an sıçrıyor, uyanıyorum, dedi.

Babamı dinleyince, cinlerin musallat olduğundan emin oldum. Ölen çocuklarının intikamını alacaktı ailemden ve benden.

Ama buna izin veremezdim, bir an önce bir çare bulmam lazımdı. Yaşadıklarımı aileme anlatsam mı, anlatmasam mı diye düşünürken kapı çalındı.

Annem kapıyı açtı, içeri giren dedemdi.

Namazında niyazında, dini bütün, hoş bir adamdı, dedem...

Gerçek Bir Cin HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin