Kızılyaka Köyü 2

1.3K 37 6
                                    

Oldukça karanlıktı içerisi. Telefonun ışığını açtım hemen etrafı aydınlatmaya başladım.

Oğuzun gözleri, kedigözü gibi parlıyordu.

Işığın aydınlattığı yerde dümdüz bir duvar dikkatimi çekti. Ortasındaki bir taş bloğu düşmüş, bir kafanın girebileceği kadar boşluk oluşmuştu.

Kardeşim dedi Oğuz, sen şu düşen taşın olduğu yerden bir içeri baksana elindeki telefonun ışığıyla dedi.

Böyle şeylere cesareti olmayan ben, nedense bu sefer önden gidip bakmayı kabul ettim ve yavaşça ilerledim.

Küçük delikten önce elimi soktum, net olarak bir şey görünmüyordu. Sanki telefonun ışığı karanlığı dağıtamıyor gibiydi.

Daha net görebilmek için kafamı da boşluktan içeri soktum. Gördüklerim çok ilginçti.

Aşağı doğru giden, kayalardan oyulmuş ve daracık bir merdiven gibi bir yapı vardı. Aşağı doğru gözden kayboluyordu.

Biraz daha dikkatli bakınca merdivenin üstündeki kayaya bir tanede şekil kazınmış gibiydi.

Gözlerimi kısıp daha da dikkatli baktığımda, bunun bir akrebe benzediğini gördüm.

O sırada arkamda birinin varlığını hissettim. Oğuz ne yapıyorsun arkamda dedim.

Kafamı delikten çıkarmak istemedim. Nedense ilgimi çekmişti burası, daha ayrıntılı incelemek istiyordum.

Oğuz soruma cevap vermemişti, hala arkamda durmaya devam ediyordu.

Lan oğlum ne yapıyorsun arkamda deyip sinirli bir şekilde kafamı çıkardım ve arkama baktım.

Arkamda kimse yoktu.

Elimdeki ışıkla bulunduğum yeri taradım, ama Oğuz ortalarda yoktu.

Ulan dedim kısık bir sesle nereye gitti bu çocuk!

Oğuzu arkamda göremeyince çok korktum.

Paniklemiştim. Ve yine arkamda birinin varlığını hissettim...

Size de olur belki, arkanızı göremeseniz de, birisinin yaklaştığını veya orada olduğunu hissedersiniz.

Hemen arkamı döndüm yine kimse yok!

Oğuz diye bağırdım ses seda yok, tekrar bağırdım bu sefer oğuzun sesi geldi, buradayım kardeşim diyordu.

Neredesin lan dedim sinirle.

O da, yukarı çıktım, bir ses duymuştum da. Dur geliyorum hemen dedi. Aşağıya atladı geldi.

Bana baktı, ne oldu oğlum sana dedi.

Ne olmuş dedim.

Titriyorsun resmen.

Telefonu tutan elime baktım, harbiden de titriyordum.

Biraz korktum herhalde dedim.

Oğuz dedi ki, sana söyleyeceğim cümleleri tekrar et, bu cümleler seni rahatlatır.

Ne cümlesi onlar dedim.

Dua dedi ve şunları söyledi "ye s.. dî." "Bika... yş''... bunları üçer kere tekrarla dedi.

Dediğini yaptım. Gerçekten de titremem geçmişti.

Hadi hemen çıkalım buradan, iyice tırsmaya başladım dedim.

İlk önce ben dışarı çıktım, sonra Oğuz geldi. Daha önceden fark etmediğim bir şey daha fark ettim.

Sarı otların üzerinde kırmızı lekeler vardı, sanki bir yerden damlamış gibiydi.

Ben ona bakarken. Oğuz, hadi gidelim dedi ve konuşmama fırsat bırakmadan yürüdü.

Geldiğimiz yoldan geri dönerken hava artık kararmaya başlamıştı. Mağarada oldukça vakit geçirmiş olmalıydık.

Hızlı adımlarla yürürken biraz uzağımızda, dalları yere sarkmış bir ağacın altında gördüklerim dikkatimi çekmişti.

Ben Oğuzun arkasında yürürken Oğuza seslendim.

Oğuz, şu ağacın altına baksana oradaki siyahlıklar ne öyle? Tam net görünmüyor dedim.

Oğuzun kafasını o yöne çevirmesiyle yere çökmesi bir oldu, beni de kolumdan tutarak yere çöktürttü.

Ne oluyor kardeşim, korkutuyorsun beni dedim.

Şşş sakın ses çıkarma, bizi görmemişlerdir inşallah dedi.

Kim bunlar ne oluyor dedim tekrardan.

Şimdi anlatmanın sırası değil, buradan sessizce uzaklaşmamız lazım, çömelerek otların arasından yürüyüp gidelim dedi.

Gitmeden önce son bir kez daha baktım. İki kara çarşaflı kişi (kişi diyorum çünkü kadın mı erkek mi bilmiyorum) ağaca dönük şekilde duruyorlardı.

Hiçbir kıpırdama yok, sadece ağaca doğru bakıyorlardı.

Bu sırada Oğuz kolumdan çekti, hadi gidelim bakma sakın o tarafa dedi.

Hiç ses çıkarmadan oradan uzaklaştık. Ya da öyle sandık...

Gerçek Bir Cin HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin