Yukarı doğru eğimlendirilmiş tahtaları, yan yana tutan, paslı yuvarlak demire ellerimi dayayıp, fıçının içine doğru sarktım.
İçinde sadece bir nesne vardı. Mavzer tüfeklerini bilirsiniz, onun mermisine benzer bir mermi.
Kolumu fıçının içine sokup mermiye doğru uzandım. Uzandığım anda Sultan ve Ayazın kalın havlama sesleri kesilmiş, kedi ağlamasına benzer sesler çıkarmaya başlamışlardı.
Bu dikkatimi çekti ve biraz durdum, ardından uzanmaya devam ettim. Ama ben dokunamadan mermi, yuvarlanarak yana doğru kaydı.
Ürküp bir anda elimi çektim, acayip şaşırmıştım. Bir daha denemeyerek dışarı, köpeklere bakmak üzere kapıya yöneldim.
Tekrar zorlukla o çalılıkların arasından çıkarak köpeklere baktım, hiçbir şey yapmadan diller dışarıda, yerde yatmış etrafa bakınıyorlardı.
Duvara dayadığım tüfeği alıp, köpeklerin tasmalarını çıkardım ve çiftliğe doğru yola koyuldum.
Köpekleri bağlayıp, yukarı kuzenlerin yanına, üst tarlaya gittim. Gittiğimde hayvanları dereye götürmek üzere toplanmaya başlamışlardı.
Hiç kimseye bir şey anlatmadım, o gün ve o hafta öylece geçti.
Tam bir hafta sonra, salonda oturmuş, kuzenimle yine büyük babamın hikayelerini dinliyorduk...
"Bundan yaklaşık 20 sene önce, bütün ailenin evde olduğu ve saat gece 2 ye kadar sohbet ve muhabbeti yapıldığı bir geceydi. Saat 2:30 gibi herkes evlerine dağılmıştı.
Sonra biz de, babaannenizle etrafı toplayıp yattık. 5 dakika kadar sonra alt kattan bilardo toplarının seslerini duymaya başladık. Korkudan gece inemedik alt kata.
Tıkır tıkır bilardo oynuyorlardı aşağıda. Kimin oynadığı belli değildi. Hemde kimse o saatte oraya girip, bilardo oynamaz.
Ertesi gece aynı sesler gelmeye başladı. Sonraki gece yine aynı sesleri duyuyorduk.
Sabah olup ta aşağıya indiğimizde, gerçekten de bilardo istekaları yerde oluyordu.
Hiç kimsede, oynayanın kim olduğunu bilmiyordu.
Bir sabah, burada bilardo oynamak 2 altındır diye yazıp, duvara astım.
Ondan sonra bir daha da bu sesleri duymadık.
Fena mı olurdu iki altın bıraksalar her gece" deyip güldü dedem..
Biz de güldük ayıp olmasın diye adama, ama artık anlattıklarının gerçek olduğuna daha çok inanıyordum.
O anda aklıma bir fikir geldi. Çiftlikte her gün yaptığımız işlerden sonra, kuzeni bilardoya gitmek için ikna ettim. Gidip biraz bilardo oynadık.
İşte aklıma gelen fikir, burada uygulamaya koyuluyordu.
Oyun bittikten sonra, bilardo toplarının yerlerini ezberleyip, çıkarken her zaman demir kapının üzerinde bulunan anahtarı kapıyı kilitleyip aldım. Bakalım ertesi sabah ne olacaktı.
O gece her şey normaldi. Sabah kalktığım da, saat 9 olmuştu. Hemen elimi cebime attım, anahtar cebimdeydi.
Kalkıp ilk iş alt kata yöneldim. Kapıyı açıp içeri girerken kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
Direk bilardo masasına yönelip toplara baktım. Beklediğim şey olmuş, topların yerleri değişmişti.
Bu bana büyük bir kanıt olmuştu, babamların anlattıklarının doğru olduğuna dair.
O gün yine bir şey olmadı, normal geçti. Ama ertesi gün babam ve amcamla köye gidecektik.
Ertesi gün babam, amcam ve ben köye doğru yola koyulduk. Taşınacak şeyler varmış, ondan beni de yanlarına aldılar.
Her şeyi beyaz kartalın bagajına yükledikten sonra, kahveye oturup çay içmeye başladık.
Tayfun abi geldi, bize inekleri satan adam.
Biraz işlerden konuştuktan sonra; bayadır dillerde dolanan değirmendeki define hikayesini ikinci baskı yaptı...
-Hüseyin abi (amcam), değirmenin hikayesini biliyorsun değil mi?
-Biliyorum Tayfun ne oldu ki?
-Abi oraya bir gitsek diyoruz.
-Çok tehlikeli be koçum. Onu düşündük, ama cesaret edemedik.
-Abi ne olacak, 5 6 kişi gittik mi hiçbir şeycikler olmaz. Metal dedektörü de almış bizim Hamdi. Gidip kazarız hep beraber.
-Bir düşünelim bakalım...
Uzun konuşmanın ardından, izinsiz kazı yasak olduğundan 2 gece sonra, 1-2 gibi gitmeye karar verdiler.
Tabi bende gidecektim onlarla...