Kahvaltımızı edip direk manisaya doğru yola çıktık.
Yol boyunca hep aklımda gördüğüm kabuslar ve su deposu vardı. Acaba o şekiller ne için ve kim tarafından çizilmişti.
Rüyada gördüğümüz kadının o harabe yer ile ne ilgisi vardı. Neden aynı rüyayı üçümüzden görüyorduk
Kabuslarıma giren 5 kişi, sonra neden birbirini öldürmüştü. Yere oturup yaptıkları rituel neydi....
Kafamda, cevabını merak ettiğin deli sorular vadı. Ve çok korkuyordum...
Gideceğimiz köy; Manisaya bağlı dağın zirvesinde bir dağ köyü imiş. Burhanın babası öyle demişti.
Manisaya girmeden önce sapa toprak bir yola girdik, 30 Dk falan toprak yoldan devam ettik. Burhanın babası yolu biliyordu. Onların arabası önde, arkasında biz, en sonda da Mahmutların arabası ilerliyorduk.
Sonunda bir köye girdik, normal küçük çaplı bir köy. Bir evin yanına yaklaştı burhanın babası, arabaları park edip indik arabalardan.
Küçük normal bir köy eviydi. Kapısı tahtadan beyaza boyanmıştı, anahtar kilidide yok. Kanca ile kitleniyor kapı.
İçeri girdik, önde Burhanın babası vardı. Hocaya selam verdi, hoca ayağa kalkıp selamımızı akıp odaya buyur etti.
Ufak bir sohbetten sonra, Hocaya başımızdan geçen hadiseyi anlatmaya başladık. Hocada pür dikkat bizleri dinliyordu. Biz yaşadıklarımızı (özellikle su deposondan bahsetdikçe) anlattıkça ve o bizi dinledikçe, daha fazla gözleri büyüyor şaşkınlığını gizleyemiyordu.
Yaşadıklarımızı anlattıktan sonra bize üzgün umutsuz bir bakışla "inşallah sorununuzu çözeceğiz evlatlar" dedi.
Biz birbirimize bakıp, durumun daha kötü olacağını, istemeden çok kötü bir şey yaptığımızın farkındaydık.
Çünkü orada daha önce garip olayların yaşandığını, cinler tarafından sahiplenildiğini bile bile girmiştik harabe su deposuna.
Vakit ilerlemişti, gece saat 10 civarıydı. Hep beraber oturup çay içiyorduk. Yerde büyük bir halı, halının üstündede yer sedirleri vardı.
Bana bir anda üşüme ve halsizlik geldi, hafiften de başım dönüyordu. Kalktım diğer odaya yeleğimi almaya gittim. Diğer odaya girdiğimde başım çok fena dönmeye başladı ve orada bayılmışım.
Aradan yarım saat falan geçtikten sonra, beni odada göremeyen babam, diğer odaya bakmaya gelmiş ve beni yerde baygın bir vaziyette bulmuşlar.
Beni uyandırmak için çok uğraşmışlar. Uyandığımda ise hoca, ne oldu evladım bir şey falan mı gördün diye sordu.
Hayır hocam bir şey falan görmedim, başım döndü sonra bayılmışım dedim.
Mahmut ile Burhanda geldiler yanıma, onlarda sordu ama gerçekten bilmiyordum.
Saat 2 civarıydı, tekrar yataklara koyulduk. Köy evi zaten, herkes yere yatak yapıp, bir köşede yatıyorduk.
Biz 3 arkadaş, diğer odada aynı yerde yanyana yatmaya çalıştık, yorgundukta zaten. Hocanın evidir burada bir şey olmaz, kabus görmeyiz dedik, uyumaya başladık.
Gece uykuya daldığımızda, yine kabusların içindeydik.
Bu sefer köydeyiz hocanın köyünde. Sofra kurulmuş kahvaltı yapıyorlardı. Bizim üçümüz de, dışarıdan içeriye geliyoruz kahvaltı etmeye.
Herkes yerde oturmuş vaziyette bize dik dik bakıyorlar. Kocaman sarı ve kıvrık tırknakları, ateş gibi kızıl gözleri vardı.
O an aniden, arkadan biri bizi çekip, ormana doğru sürüklüyor ve bir yandan bağrışma sesi geliyordu.
Biz bağıramıyoruz, çünkü sesimiz çıkmıyor. Seslerimiz kısıktı, bağırmaya çalışsakta, sesimiz çıkmıyordu.
Ormanın içerisinde, üstünde değişik bir yazı olan ağacın yanında duruyoruz, ağaçtaki yazıya bakarken o kadın geliyor.
Bu hocaya gelerek hata yaptınız. Hepiniz öleceksiniz diyor.
Neden öleceğiz, biz ne yaptık sana, ne istiyorsun bizden diye soruyorum.
Siz o evin içine girerek benim alanımı işgal ettiniz, girilmemesi gereken yere girdiniz, bunu yapan herkes elbet ölür dedi.
Üçümüzde çığlık atarak aynı anda uyandık.
Yine aynı rüyayı görmüştük. Yine uyku bize haram olmuştu.
Çığlık atmamıza rağmen kimse uyanmamıştı. Sabaha kadar yine uyumadan bakledik.