Bir Cin Çarpması 13

904 22 5
                                    

Gece saat 1 civarıydı. Annem ve babam çoktan uymuştu. Arabanın anahtarını yanıma alıp çıktım evden. Saat ikiden sonra, hocanın dediği adrese gidecek, bana verdiği kâğıdı söylediği kişiye verecektim.

Kâğıdı vereceğim kişinin insan olmadığını biliyordum. Çünkü hiç bir insan, hatta bir bölük asker geceleyin orada olmazdı.

Bu kâğıt meselesinden ailemin haberi yoktu. Hoca kâğıdı verirken, annem ve babam başka şeyle meşgul olduğundan, hocayla olan konuşmamızı duymamışlardı.

Saat 2 gibi hocanın dediği yere ulaştım. En az 30 dakika kadar yürümek zorunda kaldım, araba belli bir yere kadar çıkabilmişti.

5 dakika kadar sağıma soluma bakındım durdum. Gelen giden yoktu. Gecenin bu saatinde, bu dağ başında kim olacak ki diye düşünürken; bilmediğim bir dilde, koro halinden yüzlerce kişinin bir şeyler söylediğini işittim.

Askerlerin marş söylemesi gibi bir şeydi bunlar.

Ses gittikçe artıyordu. En sonunda gölgeler ve yeşil elbiseli kişiler belirmeye başladı.

Başlarında beyaz sarık olan bu kişilerin ayakları ve gözleri görünmüyordu. Üstlerindeki yeşil elbiseler ayaklarını örtüyor, hatta yerleri süpürüyordu.

Birinci bölük, uygun adım vaziyetinde önümden geçti. Bölüğün başında bir general, generalin başında da, sarı bir sarık vardı.

Arkalarından ikinci bölük görünmeye başladı. Birincisinden daha kalabalık ve daha heybetliydi.

Yine üstlerinde yeşil elbise ve hepsinin başında sarı sarıklar vardı. Başındaki komutanları hepsinden de heybetli görünüyordu.

Simsiyah cübbesi ve kıpkırmızı bir sarığı vardı.

Yanlarına yaklaşıp selam verdim; elimdeki, hocanın verdiği kâğıdı, bölüğün başındaki generale uzattım...

Bu bölükteki kişiler, Müslüman cin askerleriydi. Kâğıdı uzattığım kişide, ya sıradan bir komutan ya da Cin padişahı olabilirdi.

Tüm bölükteki askerler her bir ağızdan selamımı aldı, fakat Aleykümselâm olarak değil, başka bir dilde. Belki de almamışlardır, emin değilim.

Verdiğim kâğıdı okuduktan sonra, kafasını kaldırıp bana doğru baktı. Gözleri kıpkırmızı ve dişleri simsiyahtı.

Onun bu halini görünce, korkudan daha fazla dayanamayıp koşmaya, yanlarından uzaklaşmaya başladım.

Bana musallat olan o mahlûklardan, yine beni, onlara benzeyen bu mahlûklar mı koruyacaktı.

O kadar hızlı koşuyordum ki, ayaklarım sırtıma değiyordu. Korkudan kalbim duracak gibiydi ve deliler gibi, bayır aşağı demeden koşuyordum.

Koşarken birkaç kere düştüm yere. Düşmenin etkisiyle bedenimde ve yüzümde yaralar oluşmuş ve kanlar akmaya başlamıştı.

***

Eve vardığımda saat üçü geçmişti. Kapıyı çaldım, babam açtı. Ağzımın yüzümün kan içinde olduğunu görünce adam afalladı. Hayırdır ne bu halin, her tarafın toz ve kan içinde. Ne yaptın oğlum sen?

Anlatacam dedim, ama biraz soluklanayım.

Girdim içeri, oturdum kanepenin üstüne. Sesimize uyanan annemde geldi yanımıza.

Anlattım olanları. Annem ağlamaya, beddua etmeye başladı, bu belayı başımıza sürenlere.

Ne olacaktı şimdi? Nasıl bir yol izleyecektik. Evimizi dağıtan kötü cinler, şimdi ne yapacaktı acaba.

Evi başımıza yıkacaklarından korkuyordum. Ama yapamazlardı, muskalarımız vardı. Muska yeter miydi sadece bizi korumaya. Fakat annemin muskası yoktu.

O sırada hoca aradı, hemen çabuk gelin buraya dedi.

Babama, Baba hoca çağırıyor, oraya gitmemiz gerekiyormuş dedim. Alel acele çıktı evden.

Neden bu kadar acele çağırdı acaba bizi diye meraklanıyordum. İçimde ki endişe de git gide artıyordu.

45 dakikalık yolculuk ardından hocanın evine vardık. Saat dördü geçmişti.

Kapıyı çaldık. Hoca açtı kapıyı, gelin buyurun dedi.

Annemle babamı yan taraftaki küçük odaya aldı, siz burada bekleyin dedi. Beni de salona götürdü.

Salona girdik. Salonun ortasında, arkası bize dönük, yeşil cübbeli kırmızı sarıklı biri vardı. Bu kişinin, mektup verdiğim general olduğunu anlamam çok sürmemişti.

Onu, orada görünce, korkudan bir adım geri attım.

Hoca, korkma gel dedi.

Çekine çekine yaklaştım yanına.

Hoca; korkma, Kavsüm bir Müslüman cindir. Uzun zamandır yaşıyor ve bu civarda Müslüman cin topluluklarında bilinen üst düzey bir cindir. Karışık dinlere mensup cinlerin içinde barışı sağlamakla yükümlüdür dedi.

Korkudan dilim tutulmuştu, zar zor, hocam şimdi ne olacak dedim.

Kavsüm, bana bak dedi, ürkütücü ses tonuyla.

Yüzüne baktım. Gözleri yine kertenkele gözü gibiydi. Çok kötü bir belanın içindesin dedi.

Onun gözlerini ve iğrenç ses tonunu duyunca kafamı yere eğdim. Korkudan görmek istemedim.

Devam etti konuşmaya. Sana musallat olan cinlerden ikisini öldürdük. Ölenlerin kabilesi çok fazla öfkelendi. Ne yapacabileceklerini bilsen, şuan ölmek için yalvarırısın dedi.

Ağlamaya başladım.

Bana bak ve beni dinle diye bağırdı. Çok yüksek sesle bağırmıştı, fakat eminim ki bu sesi ailem duymamıştı.

Baktım yüzüne. Tarifi imkânsız, iğrenç bir şeydi gözlerinin şekli. Korkudan titresem de sordum mecburen, ne yapmam lazım şimdi.

Hoca sana ve ailene birer yüzük verecek, onları hep takılı tutacaksınız. Çıkardığınız bir an da yakalarlarsa, sülalenizi ortadan kaldıracaklar dedi.

Tamam dedim.

Kavsüm ayağa kalktı, hocaya selamünaleyküm deyip odadan çıktı gitti. Hoca bana döndü.

Diğer iki ifrit sülalenizin peşine düşecek, çok dikkat etmeniz lazım. Bu artık iki tarafın kan davasına dönüştü, ya siz ya onlar.

O sırada siyah deri çantasından Arapça işlemeli gümüş yüzükleri ve bir muska uzattı. Bunları bir an bile çıkarmayacaksınız parmaklarınızdan, bu muskayı da annen taksın dedi.

Hocam ne yapmalıyız, bundan sonra ne olacak dedim.

Kavsüm kabileyi toplayıp aralarında bu meseleyi konuşacaklar. Nasıl halledeceklerini bilmiyorum, ama bir yolunu bulacaktır inşallah.

Bundan sonrası beni aşıyor, artık cinler arası bir problem haline geldi. Hadi gidin buradan ve size gelin diyene kadar da gelmeyin dedi.

Saat beşi geçişti. Hava aydınlanmak üzereydi. Annem ve Babam her şeyden habersiz bizi beklemişti diğer odada. Bu yaşadıklarımı anlatmadım onlara. Sadece yüzükleri verdim ve takmalarını istedim.

Apar topar çıktık evden. Annem, ben ve Babam büyük bir boşluğun içindeydik. İnfazını bekleyen birer mahkûm gibiydik.

Kurtulabilecek miydik bunlardan, bilmiyorduk...

Gerçek Bir Cin HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin