Destan tüm geceyi ayakta geçirdikten sonra güneşin doğuşunu son kez evinin balkonundan izlemeye başladı. Elinde pikolosu hüzünlü bir ezgi çalıyordu. Güneş yükselmeye devam ettikçe pikolonun hüzünlü ezgisi yavaş yavaş değişti ve duyanları yaşama sevinciyle dolduran bir ezgiye dönüştü. Güneş zirveye ulaştığında Destan evinin kapısını kapattı ve Tera'ya doğru yola koyuldu. Destan yürürken neredeyse hiç ses çıkarmıyordu. Bazı ufak hayvanlar Destan'ın yanlarından geçtiğini fark bile etmiyordu. Hayvanların onun varlığını sezmemesinin tek sebebi Destan'ın sahip olduğu sessizlik yetenekleriydi. Destan oyalana oyalana yarım saatte Tera'ya geldi.
Tera artık bir köy olarak anılmıyordu. Sokaklar insanlardan geçilmiyordu. Kimileri çalışmak için bir yerlere gidiyordu. Kimisi evi için alışveriş yapıyordu. Destan sokakta oynayan çocukları gördüğünde mutlu olmuştu. Kendisinin tek arkadaşı Mai idi. Ancak bu çocuklar birbirleriyle çoktan arkadaş, kardeş olmuşlardı. Destan hala çocuk olarak anılıyordu ancak Destan olgun bir insan gibi düşünüyordu. Hayata atılmak için can atıyordu. Kendisine bir yol belirlemek ve o yolda dimdik ilerlemek istiyordu. Destan'ın kendisinden büyük beklentileri yoktu. Bir usta tarafından eğitilecek, güçlenecek ve zamanı geldiğinde evine yani Tera'ya gelip burada yaşayacaktı. Destan babasının atölyesine gitti. Samuel atölyesinde oturmuş küçük bir kız çocuğuna elbise giydiriyordu. Kız üzerine giydiği mavi elbiseye hayran hayran baktı ve sonra annesi ve babasına sarıldı. Müşteriler Samuel'e teşekkür ettikten sonra atölyeden çıktılar. Samuel oğlunu karşısında görünce gözleri dolmaya başladı.
"Demek o gün geldi haa! Sana baban olarak biraz öğüt vermeme kızmazsın öyle değil mi?Evlat hayatını güzel yaşa, dostlarının kıymetini bil, kadınlara dikkat et çünkü onlar senin kalbini kırabilir. Ancak bu dünyada sadece kadınlar kalp kırmazlar. Evlat sakın! Bir kadının kalbini kırma, ileride pişman olacağın kararlar verme. Gel sarıl bakalım vedalaşmayı sevmem bu yüzden sana hoşça kal demeyeceğim."
Samuel kollarını kaldırdı ve Destan babasının kollarının arasına kendini bıraktı. Destan'ın gözlerinden yaş akıyordu. Samuel oğlunu sıkıca bağrına bastı. Hayatının en zor ikinci vedasını gerçekleştiriyordu. Destan babasına sıkıca sarıldıktan sonra ikili birbirinden ayrıldı. Samuel yüzüğünden bir çift eldiven çıkardı.
"Bunlar Uluyan Yılan derisinden yapılmıştır. Kılıcı kavramanı kolaylaştırır. Yaz kış giyebilirsin kışın ellerini sıcak tutar yazın ise serin. Artık kocaman bir adam olmaya hazırsın senin dönüşünü dört gözle bekleyeceğim. Muhtemelen genç adam olduğunda karşıma çıkacaksın. O gün geldiğinde unutturma seninle bir kaç hamle değiş tokuşu yapalım."
Samuel yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleştirdi. Atölyenin kapısı açıldı ve içeriye Mai girdi. Mai yüzünde kocaman bir gülümsemeyle Destan'ı karşıladı. Mai içeride konuşulanları duymuştu.
"Eğer aylaklık edersen senden daha iyi olurum, o zaman bana verdiğin sözü tutamazsın. Bana verdiğin sözü hatırlıyor musun?"
Destan verdiği sözü asla unutmamıştı.
"Güçleneceğim ve ailemi koruyacağım. Seni ve babamı koruyacağım."
Mai, Destan'a sarıldı ve başına bir öpücük kondurdu. Destan ailesiyle son kahvaltısını yaptı ve dışarı çıktı. Dışarıda Li ve Helen onları bekliyordu. Destan onların önünde başını eğdi.
"Bana yaptığınız rehberlik için size minnettarım. Sizler benim ustalarım,dostlarım oldunuz. Kendinize iyi bakın."
Li başıyla selam verdi. Destan da onun için bir öğrenci değil bir dost gibiydi. Helen'in yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. O buraya Samuel'e hizmet etmek için gelmişti ancak Destan'ı tanıma fırsatı yakalamıştı. Helen ellerini önde birleştirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Destan - Kitap 1 (TAMAMLANDI)
FantasyArien Krallığının sınır topraklarında binlerce kişi toplanmıştı. Bu insanların amacı yok olmaktan kaçmaktı. Çünkü yeni kurulan Kızıl Birliği ölüm gibi onların üstüne çökmüştü. Gökyüzü tamamen karanlık bulutlarla kaplıydı ve sayısız şimşek çakıyordu...