Devasa ağacın gölgesi altında bir genç yatıyordu. Bu genç Casperden başkası değildi. Bir kaç gündür hiç uyanmadan uyumuştu. Ağaçtan bir kaç yüz metre ötede ise bir formasyonun içinde 60 kişilik bir grup ağaca ve çevresindeki yaratıklara bakıyorlardı. Bir kadın elindeki dürbünü yanında ki adama uzattı.
"Ağacın altında bir genç yatıyor. Bize gelen bilgiye göre bu çocuk dünden beri uyuyor. Üzerinde doğru düzgün bir kıyafet bile yok. Sence bize sorun çıkartır mı?"
Adam dürbünü aldı ve ağacın altında yatan gence baktı. Casper'e bir kaç saniye boyunca baktıktan sonra bakışlarını kendi gölgesiyle oyun oynayan Kızıl Kürklü Çakala çevirdi. Adam çakalı izlerken kuruyan dudaklarını yaladı.
"Gerçekten bilgi doğruymuş. Burada Kızıl Kürklü Çakal varmış. Kürkünün değeri paha biçilemez. O kürkü alıp Başkentte açık artırmaya çıkarsak... Zenginiz!"
Adamın arkasından bir adam geldi ve yüzüne sinsi bir ifade yerleştirdi.
"Patron o kürkün parası ile zengin olabiliriz ama Ben diyorum ki elimizde o kürkten fazlası olduğunu söyleyip insanlardan onlara daha fazlasını getireceğimizi söyleyip. Onlardan para alabiliriz. Hem bu şekilde kürkü satarız ve hemde insanlar bize daha fazlasını verir."
Adamın sözleri yüzünden tüm avcı grubu heyecanlanmıştı. Kızıl Kürklü Çakal oldukça tehlikeli ve avlanması zor bir yaratıktı. Eğer Kızıl Kürklü Çakal yalnız dolaşıyorsa o çakal ya hastadır yada grubundan ayrı düşmüştür. Bu çakalların kürkleri zengin insanlar tarafından en çok istenilen kürktü. Bu hayvanlar kürkleri için hızlı hızlı avlanmıştı. Şimdi de nesilleri tehlikedeydi. Normal şartlarda bile bir grup bulmak imkansıza yakınken yalnız dolaşan bir çakal bulunmaz bir nimetti. Tabi avcıların nesle falan baktığı yoktu. Onlar için para kıymetliydi. İnsan oğlu güç ve para için sayısız canlının hayatını almışlardı. Ejderhaların soyu sırf güç için yok edilmişti. Dünya üzerinde Ejder ruhuna sahip epey insan olsa da uzun zamandır kimse bir ejderhayı gök yüzünde süzülürken görmemişti. İnsanların bildiği kadarıyla ejderhalar sadece bir adada yaşıyorlar. Orası Ejder Adası olarak anılıyor ve oraya kimse giremiyordu. O adaya girebilmenin tek şartı o adada doğmaktı. İnsanların yüz yıllardır görmediği Ejder Süvarilerinin orada yaşadıklarına dair bir inanç vardı. Tıpkı Ejderhalar gibi ejder süvarileri de pek rastlanılan bir sınıf değildi. Avcıların lideri ağacın çevresine iyice bakındıktan sonra adamlarına gözlemlerini aktardı.
"Kızıl Çakal yalnız değil. Şurada gördüğünüz kaya Dikenli Kaplumbağadır. Eğer dikkatli olmazsanız vücudunuzda kocaman bir delik açıldığında siz çoktan ruhunuzu vermiş olursunuz. Eğer biraz dikkatli bakarsanız şurada sürünme izleri var. Bu bir Kanyon yılanının bu çevrede olduğunu gösterir. Oldukça hızlı olan bu yaratık zehir tükürebiliyor. Eğer biraz şansımız varsa onun kafasını keser ve zehir keseleri ile silahlarımız güçlendiririz. Derisi de bize para olarak geri döner."
Bir adam heyecanlandı ve kılıcını sıkıca kavradı ve Liderine baktı.
"Neyi bekliyoruz o zaman patron gidip onları avlayalım."
Bir kadın elindeki kırbaçla adamın suratına vurdu.
"Ahmak! Orada sadece Kanyon yılanı değil. Kral Kertenkele de var. Eğer kertenkele ile göz göze gelirsen bil ki zaten ölmüşsündür. Şunu kesin bir şekilde söyleyebilirim ki aranızdan bazıları bizimle kazancı paylaşamayacak. Çünkü siz çoktan ölmüş olacaksınız!"
Kadının konuşmasıyla herkes sert bir şekilde yutkundu. Avcılık zor bir meslekti ama epey kazançlı bir meslek olduğu da kaçınılmaz bir gerçekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Destan - Kitap 1 (TAMAMLANDI)
FantasyArien Krallığının sınır topraklarında binlerce kişi toplanmıştı. Bu insanların amacı yok olmaktan kaçmaktı. Çünkü yeni kurulan Kızıl Birliği ölüm gibi onların üstüne çökmüştü. Gökyüzü tamamen karanlık bulutlarla kaplıydı ve sayısız şimşek çakıyordu...