Destan doğa enerjisi ile tamamen uyum sağlamıştı. Doğa enerjisini kontrol ettiği zaman kendini bu enerjinin bir parçasıymış gibi hissediyordu. Destan taşı yüzüğünün içine koydu ve daha sonra girdikleri bu delikten çıkmanın bir yolunu aramaya başladılar. Delikler birbiriyle bağlantılıydı ama oluşan patlama bazı noktaların kapanmasına sebep olmuştu. Jack bir çıkış buldu ve yavaşça çıkmaya başladılar. Daha delikten çıkmamışlardı ki deliğin girişinde sesler yükselmeye başladı. Hemen durdular ve dinlemeye başladılar.
"O aptal şişkoya ulaşamıyorum. Muhtemelen öldü."
Sıska olan adam deliğin yanına oturmuş. Patronu ile konuşuyordu.
"Evet o öldü. Onun yüzünden bacağım kırıldı."
Kadın öfkeli bir şekilde konuştu. Patlama sırasında deliğe girmişti. Düşen kayalardan hızlı bir şekilde kaçamamış ve ayağı kayanın altında ezilmişti. Ekip arkadaşları onun yardımına yetişmiş ve onu kurtarmıştı. Patron öfkeli bir biçimde yaktıkları ateşe bakıyordu. Tüm planları mahvolmuştu.
"O şişko dan taşı almalıyız. Sabah onun girdiği deliğe gideceğiz ve o taşı oradan çıkartacağız. O adamı ve çocuğu geberteceğim!"
Sıska olan adam patronuna baktı. Buraya onun yüzünden gelmişlerdi ve şişko ölmüştü. Ancak patronunun tek düşündüğü ellerinde bulundurdukları taşlardı. Yaratıklar bu bölgede onların varlığını algılayamıyordu. Burada ruhsal algı ile birisini algılamak imkansızdı. Burada sadece enerji takip edilebilirdi. Bu ekip kendi enerjilerini gizledikleri için yaratıklar onların yerini bulamıyordu. Sıska olan adam öfkeyle ayağa kalktı.
"Hepsi senin suçun! Neden taşları aldığımız gibi bu lanet yeri terk etmedik. Senin değer verdiğin tek şey taşlar öyle değil mi? Bizim hayatımız senin umurunda bile değil! "
Patron olarak anılan kişi gözlerini ateşten ayırıp sıska adama baktı. Bu işe hep beraber girmişlerdi onlar aynı amaç için toplanmış yabancılardı. Birbirlerinin adını bile bilmiyorlardı o yüzden kendilerine lakap takmışlardı.
"Sıska birbirimizi tanımıyoruz sadece ortak bir payda için bu ekibi kurduk. Eğer bu taşlar aldığımız gibi burayı terk etseydik loncalarımız bizi arardı ve inan bana bulmaları sadece zaman meselesiydi. O kasabayı yok ettikten sonra ölü olarak gözükecektik. O zaman özgür olacaktık daha sonra birbirimizi görmeyecektik. Ben sadece taşlar düşünüyorum o taşları almak için kaç defa ölüm tehlikesi geçirdik. Tüm bu olanları bir aptal yüzünden kaybedemezdik. Yarın sabah o aptalın taşını alacağız ve burayı terk edeceğiz."
Sıska olan adam elindeki kırmızı taşı sıkıca tutuyordu. Adama taşa baktıktan sonra patrona döndü.
"Ben gidiyorum o aptal adam ve yanındaki çocuğu takip edeceğimize kasabayı yok etmeliydik. O adam kaçma konusunda çok iyi onu kovalayacağımıza kasabayı yok ederdik ve hatta şuanda Arien Krallığını terk ediyor olurduk! Artık seni takip etmeyeceğim."
Sıska olan adam yavaş adımlarla yürümeye başladı. Patron hemen ayağa kalktı sinirden yüzündeki damarlar ortaya çıkmıştı.
"Sıska! Eğer ekipten ayrılacaksan elindeki taşı bize ver! O taşı hak etmiyorsun!"
Sıska olan adam arkasına döndü ve taşı gösterdi. Patrona gösterdi. Ağzından tükürükler saçarak konuşmaya başladı.
"Bu taş benim! Ben bu taşı çalarken bir çok kez ölüm tehlikesi atlattım. Ben bu taşı çalarken siz bana yardım etmediniz çünkü zaten kendi taşınıza sahip olmuştunuz. Asıl siz elinizdeki taşları hak etmiyorsunuz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Destan - Kitap 1 (TAMAMLANDI)
FantasyArien Krallığının sınır topraklarında binlerce kişi toplanmıştı. Bu insanların amacı yok olmaktan kaçmaktı. Çünkü yeni kurulan Kızıl Birliği ölüm gibi onların üstüne çökmüştü. Gökyüzü tamamen karanlık bulutlarla kaplıydı ve sayısız şimşek çakıyordu...