Destan, Mahtersu şehrine girdiğinde kalbi son hızla atmaya başlamıştı. Bu şehir muazzam görünüyordu. Ancak Destan'ı heyecanlandıran şey şehrin görüntüsü değildi. Destan kendini sanki bu şehre aitmiş gibi hissediyordu. Destan şehirdeki her şeyi tüm dikkatiyle incelemeye başladı. İnsanları, dükkanları ve askerleri. Etrafta çok fazla asker vardı. Şehirdeki iç güvenlik askerler tarafından sağlanıyor gibi görünüyordu. Ancak halk adeta sokağa dökülmüş gibiydi. Önemli bir şeyler oluyor gibiydi. Destan insanların neden bu kadar kalabalık olduğunu anlamaya çalışırken parlak altın renginde bir zırh giyen askerlerden birisi Destan'ın önüne geldi ve sert bir şekilde konuştu.
"Aptal falan mısın? Kenara çekil ve prenses gelince herkes gibi onu selamla!"
Destan adamın yüzüne aptal aptal baktı ve insanların yolun kenarında sıra olduğunu gördü. Anlaşılan bu insanlar prensesi görmek için dışarıya çıkmışlardı. Destan askerlerle muhattap olmadan yavaşça insanların arasına karıştı. Askerler ise insanların önüne dizilmişti. Destan hemen insanların konuşmalarına kulak kabartmıştı.
"Duydun mu yüce prensesimiz bu yıl ki turnuvada finali kazanan ile düello yapacak."
"Sen ciddi misin? Desene şehirdeki en güçlü iki genç bu yıl çarpışıyor. Yüce Prensesimiz ve Savaş Akademisinin bir numaralı dahisi!"
Destan turnuva yapılacağını duyunca yüzünü buruşturdu. Destan kıyafetinin içinde kafasını dışarı çıkarmış olan tilkiye baktı ve konuşmaya başladı.
"Dostum bu insanları anlamıyorum. Neden iki dahiyi birbiriyle savaşacak diye bu kadar mutlu oluyorlar ki. Gücümü turnuvalarda göstermek yerine savaş alanında göstermeyi tercih ederim. Usta Koniah onun hikayesini öğreneyim diye beni buraya getirdi. Burası mükemmel bir yer. Tıpkı Antik Meka ve Miras boyutu gibi. Belki buradan bir şeyler kapabiliriz ha sen dersin?"
Xhilion umursamaz bir tavırla esnedi. Onun ilgisini çeken bir şey yoktu çevresinde. Uzaklardan bir araba göründüğünde halkta sesler yükselmeye başladı.
"Prensesimiz çok yaşa!"
"Prensesimiz çok yaşa!"
Atların çektiği araba, değerli mücevherlerle süslenmiş ve at arabasının yakınlarında parlak zırhlı 100 asker vardı. İnsanlar araba yaklaşırken dizlerinin üzerine çöktüler ve prenseslerini selamladılar. İnsanlar hızla diz çökerken Destan kalabalığın arasında ayakta kalan tek kişi olmuştu. Askerler, Destan'ın diz çökmediğini görünce sinirlenmişlerdi. Askerlerden birisi Destan'ın önüne geldi ve öfkeyle konuştu.
"Velet sanırım ölmek istiyorsun! Hemen DİZ ÇÖK! "
Destan adama soğuk gözlerle baktı ve ciddi bir yüzle konuştu.
"Ben asla diz çökmem! "
Asker, Destan'ın cevabını duyunca çocuğun karnına sert bir yumruk geçirdi. Aldığı darbe yüzünden Destan'ın nefesi kesilmişti ancak askerin yüzünde bir şaşkınlık belirdi çünkü Destan beklediği gibi yere düşmemişti. Destan yumruğunu sıktıktan sonra yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi.
"Ben kimsenin önünde diz çökmem dedim! Eğer birisine diz çöktürtemezsen o sana diz çöktürür!"
Destan adamın karnına sert bir yumruk attı. Adamın göğsündeki parlak zırh yumruğun şiddetiyle içe çökmüştü. Asker acıyla çığlık attı. Diğer askerler silahlarını çekip Destan'a saldırmaya başladıkları sırada Destan hızlı bir hamleyle ona vuran askeri dizlerinin üzerine çöktürüp ayağını adamın kafasına bastırdı. Destan'ın kızıl gözlerinin içindeki sekizgenler son hızla dönerken bedeninden güçlü bir öldürme arzusu fışkırıyordu. Destan kafasını at arabasına çevirdi ve haykırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Destan - Kitap 1 (TAMAMLANDI)
FantasyArien Krallığının sınır topraklarında binlerce kişi toplanmıştı. Bu insanların amacı yok olmaktan kaçmaktı. Çünkü yeni kurulan Kızıl Birliği ölüm gibi onların üstüne çökmüştü. Gökyüzü tamamen karanlık bulutlarla kaplıydı ve sayısız şimşek çakıyordu...