Güneş saklandığı dağların ardından yeninden kendisini yavaş yavaş gösterirken. Siyah cübbeli adam derin bir nefes aldı ve önündeki surlara baktı. Surlar son hızıyla inşa ediliyordu. Adam surun üzerinde çalışan insanlara baktı ve gülümsedi.
"Bu duvarları benim için yapıyorsanız boşuna zahmet ediyorsunuz. Ama zaten daha tamamlayamadığınız için ben rahatlıkla şehre girebilirim! Sonunda benim olanı almaya hazırım!"
Adam hızla ufak bir kasaba iken şimdi bir şehre dönüşen Tera'ya doğru koşmaya başladı. Güneş yavaş yavaş gök yüzünü aydınlatmaya başlarken. Surun önünde bir kadın duruyordu. Kadın kafasını çevirdi ve gelen kişiye baktı. İki tane siyah cübbeli adam ona doğru geliyordu. Kadın ikilinin gözlerinden buraya hoş bit amaç için geldiklerini düşünmüyordu. Kadının gözleri mor tonda parladı ve ellerini yere vurdu. Yerden bir anda dikenli bitkiler fırladı. Siyah cübbeli yaşlı görünümlü adam gülümsedi ve üzerine doğru gelen dikenlere doğru sırtında asılı olan kılıcı çıkardı ve hızla savurdu. Adamın karşı saldırısı ile Kadının dikenli sarmaşıkları tek saldırıda paramparça olmuştu. Adamın saldırısı yok olmadı ve yoluna devam edip kadına çarptı. Kemik kırılma sesleri kadının bedeninde yükselirken kadın şehrin içine doğru sürüklendi. Kadın acıyla elini göğsüne götürdü ve bir ağız dolusu kan kustu. Kafasını çevirip gelen siyah cübbeli iki insana baktı ve derin bir nefes aldı.
"Kralım...Saldırıya uğradık! Destek lazım..."
Kadının gözleri kapandı ve yere yığıldı. Siyah cübbeliler hızla ilerlemeye başladı. Orta yaşlardaki adam sinsice gülümsedi ve konuştu.
"İhtiyar sen normalde insanlara iyi davranırsın. O Kadına biraz merhamet gösterseydin. Hem sen kılıcını zorlu bir düşman ile karşılaşmadan asla çıkarmazdın ne oldu?"
Siyah cübbeli adam yanında gülümseyen adama baktı ve derin bir nefes aldı.
"Ragnar burası öyle gardımızı indirebileceğimiz bir yer değil...Burası Samuel'in toprakları! Maevi Şehrinde Tonraq'ı kullandın ama burada sahip olduğun tek şey elinde bulunan çırağının kılıcı. Hem artık sıkıldım...20 yıldır peşinde olduğum şeyin bir kez daha mahvolmasına izin veremem!"
İkili hızla bir yöne doğru giderken Surların üzerinde ki bir adam eline bir madalyon aldı. Adam derin bir nefes aldı ve hızla konuştu.
"Lord Samuel ben Farhan şehre iki kimliği belirsiz siyah cübbeli adam girdi. General Catherine ağır yaralandı. Niyetleri anlaşılan iyi değil! Sanırım Efendi Jack'in evine doğru gidiyorlar!"
İkili uzun bir süre koştuktan sonra bir evin önüne geldiler ve etrafı süzdükten sonra durdular. Evin önünde bir kız vardı ve kucağında da bir bebek tutuyordu. Kız önündeki iki adama bakınca içini büyük bir korku kaplamıştı. Kız korkuyla adamlara bakarken sert bir şekilde yutkundu ve konuştu.
"Sizler kimsiniz?"
Ragnar önündeki kıza baktı ve sinsice gülümsedi.
"Buraya Jasmine'nin kellesi için geldim velet! Şimdi yıkıl karşımdan! "
Adam aurasını kıza doğru gönderdi. Kızın kucağındaki bebek adamın aurası yüzünden ağlamaya başladığı anda evin içinden mavi bir ışık duvarı delerek çıktı. Ragnar gelen saldırıyı kılıcını kaldırarak engelledi. Adamın elinde hafifte olsa sızlama olmuştu. Evin içinden bir kadın çıktı ve öfkeyle Ragnar'a baktı. Kadın karşısında gördüğü adamla nasıl tepki vereceğini şaşırmıştı.
"Usta?... Gücünü masumları ezmek için kullanıyorsun! Bu senin tarzın değil! "
Ragnar yorgun gibi görünen kadına baktı ve kahkaha atmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Destan - Kitap 1 (TAMAMLANDI)
FantasyArien Krallığının sınır topraklarında binlerce kişi toplanmıştı. Bu insanların amacı yok olmaktan kaçmaktı. Çünkü yeni kurulan Kızıl Birliği ölüm gibi onların üstüne çökmüştü. Gökyüzü tamamen karanlık bulutlarla kaplıydı ve sayısız şimşek çakıyordu...