Devasa bir ordu büyük bir şehrin sınırlarında belirince halkın içini büyük bir korku kaplamıştı. Çünkü aldıkları habere göre Buzul Cadı onların şehrine geliyordu. Mevsim yaz olmasına rağmen gökyüzünden beyaz kar taneleri düşüyordu. Surların üzerinde çok fazla asker vardı ve Frost'un ordusuna bakıyorlardı. Frost tüm ordusunun önüne geçmiş ve buzdan yapılmış tahtının üzerinde oturuyordu. Kadın boş gözlerle ona doğru gelen üç kişiye bakmaya başladı. Frost'un yanında duran bir kaç kişi hemen gidip gelen üç kişinini önüne dikildiler ve onların silahlarını aldılar. Askerler adamların tüm takı ve eşyalarını aldıktan sonra arkasına döndüler bir asker yere bakarak konuşmaya başladı. Çünkü kimse doğrudan bu kadının gözlerine bakmaya cesaret edemiyordu.
"Kraliçem onların tüm silahlarını aldık!"
Frost tek kaşını kaldırdı ve konuşan askerin bedeni yavaş yavaş buzla kaplanmaya başladı. Asker bir anda paniklemişti.
"Efendim ben...ben size saygısızlık yaptıysam affola! Lütfen efendim evlatlarım var!"
Frost adamın acınası durumunu görünce gülümsedi ve adamın bedeninde ilerleyen buzlar durdu.
"Peki sanırım bugün merhametli günümdeyim. İşinizi bir daha kine doğru yapın. Onları sakatlayın yoksa ben sizi sakatlarım! Bana silahsız olsalar da rahatlıkla suikast düzenleyebilirler."
Frost'un askerleri başlarıyla onayladı ve gelen üç kişi hemen diz çöktürüldü. Diz çöken adamaların ortasındaki kişi dişini sıkarak konuşmaya başladı.
"Frost bunu yaptığına pişman olacaksın! Efendi Costas senin kelleni sarayının baş ucuna asacak! Senin gibi bir fa..."
Adam dantianına saplanan hançer yüzünden yüzün acıyla ekşitti. Adamın enerjisi bedenini terk ederken adam öfkeyle konuştu.
"Seni orospu... Bizler elçiyiz! Savaşta elçilere zarar verilmez! Lord Costas senden daha güçlü sana cezanı verecek! Senin gibi birisi karla oynarken o denizleri kaldırıyor!"
Frost adama buz mavisi gözleriyle ona hakaret eden adamı gösterdi.
"Şunun dilini kesin! Benim adımı ağzına alan herkesin dilini kesin! Bu üçünün de kafasını gövdesinden ayırın ve şehrin içine fırlattın!"
Askerler hızla işe koyuldular ve adamların başlarını gövdesinden ayırdılar. Frost tahtına yaslandı ve derin bir nefes aldı.
"Şehre bir saat içinde gireceğimizi haber verin! Direnişle karşılaşırsam taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmayacağım! Evinden çıkan, pencereden bakan olursa acımayın! Eğer merhamet ettiğinizi görürsem aileniz başta olmak üzere tüm soyunuzu kuruturum! Şehre girdiğimizde merhamet etmeyin!"
Askerler başlarıyla onayladı ve geri çekildiler. Frost kucağındaki mavi kılıcı okşamaya başladı. Tüm ordu Frost'tan korkuyordu. Onun bakışları denizleri bile donduracak kadar soğuktu. Yıllar önceki o kraliçe ölmüş yerine adeta bir cadı gelmişti. Şuanda yaz mevsiminde olmalarına rağmen kar yağıyordu ve toprak buz tutmuştu. Bunu kolay kolay kimse yapamadı. Ancak Frost bunu yapmak için ekstra zahmete girmiyordu. Bir saatlik zaman hızlıca geçtikten sonra Frost ayağa kalktı ve gözleri masmavi tonda parlarken kılıcını salladı. Kılıçtan mavi bir kesik devasa şehrin surlarına doğru gidiyordu. Surda ki askerler hemen en güçlü tekniklerini kullanarak saldırıya karşılık verdiler. Frost'un saldırısı dirençle karşılaştığı anda patladı ve çevreye muazzam bir soğukluk yayıldı. Devasa surun üzerinde buzlanmalar başlayınca askerler paniklemişti. Onlar saldırıyı engellediklerini sanarken aslında tamamen Frost'un istediği şeyi yapmışlardı. Buza temas edenler sadece bir kaç saniye içinde buzdan heykele dönüşüyorlardı. Frost ağır adımlarla ilerlerken tüm sur buzla kaplanmıştı. Frost yaklaştıkça surdaki buzlar çatlamaya başladı. Frost şehrin surlarına vardığı zaman surlar devasa bir gürültüyle kırıldı ve günlerce saldırıaya dayanacak olan bu surlar sadece bir kaç dakika da düşmüştü. Frost şehre girdiği anda emir verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Destan - Kitap 1 (TAMAMLANDI)
FantasyArien Krallığının sınır topraklarında binlerce kişi toplanmıştı. Bu insanların amacı yok olmaktan kaçmaktı. Çünkü yeni kurulan Kızıl Birliği ölüm gibi onların üstüne çökmüştü. Gökyüzü tamamen karanlık bulutlarla kaplıydı ve sayısız şimşek çakıyordu...